Modern Kentleşmenin Getirdiği Kimliksizleşmeye Karşı Bir Yaklaşım
- Zerrin Avan
- 14 Eyl
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 16 Eyl
Konuralp Evleri . Geleneksel Türk Evleri . Mimari
Yazan: Sanat Tarihçisi Zerrin Avan

Giriş
Kimliksizleşme, kentsel mekanın tarihsel süreklilikten kopmasıdır. Modern kentleşme, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hızla artan nüfus, sanayileşme ve küreselleşmenin etkisiyle şehirleri “evrensel bir şablona” indirgeme eğilimine girmiştir. Bu süreçte, yerel kültürlerin, geleneksel mimarinin ve toplumsal hafızanın mekanda bıraktığı izler giderek silikleşmiş, kentler birbirine benzeyen kimliksiz alanlara dönüşmeye başlamıştır. Sanat tarihçisi ve mimarlık tarihçileri bu olguyu “mekansal yozlaşma” ya da “kimliksizleşme” kavramlarıyla tanımlarlar.¹
Modern kentleşmenin getirdiği kimliksizleşme olgusu bugün Konuralp gibi çok katmanlı tarihi alanlarda “kamu yararı” adı altında yürütülen kamulaştırma süreçlerinde açıkça görülmektedir. Bilimsel kazılar gerekçe gösterilse de, gerçekte yerel belleği ve geleneksel konut dokusunu oluşturan tescilli yapılar projelerin önünde “engel” olarak görülmekte, bu da mekansal yozlaşmayı hızlandırmaktadır. Oysa sanat tarihi ve mimarlık tarihi açısından bu evler, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan kentsel sürekliliğin tanıklarıdır. Bu nedenle, kimliksizleşmeye yol açan şabloncu yaklaşımlara karşı, kamulaştırma süreçlerinin kültürel mirasın korunmasını ve yerel hafızanın yaşatılmasını esas alacak biçimde yeniden düşünülmesi gerekmektedir.
Kimliksizleşme Olgusu
Kimliksizleşme, kentsel mekanın tarihsel süreklilikten kopmasıdır.
Türkiye'de Osmanlı mimarisi ve geleneksel Türk evleri, sokak dokusu, avlulu konut tipleri ve dini-sivil yapılar, bir kentin kolektif belleğini taşıyan unsurlardır.
Modern kentleşme ise, bu çok katmanlı yapıyı göz ardı ederek, beton bloklar, tek tip apartmanlar ve alışveriş merkezleri üzerinden yeni bir kent tahayyülü üretmiştir.
Bu durum, kültürel sürekliliği koparmakla kalmamış, bireylerin aidiyet duygusunu da zayıflatmıştır.²
Osmanlı şehirleşme tarihinin erken halkaları günümüz kent kimliğinin anlaşılması için kritik önemdedir.³ Kolektif bellek, bireysel hatıraların ötesinde, bir toplumun geçmişten devraldığı ortak deneyimlerin, ritüellerin, mimarinin ve kültürel pratiklerin sürekliliğini ifade eder. Maurice Halbwachs’ın ifadesiyle bellek, bireysel değil toplumsal bir inşadır; kent ise bu inşanın somutlaştığı mekandır.
Tarihî yapılar (camiler, kiliseler, hanlar, çeşmeler, konutlar) hafızayı canlı tutan somut göstergelerdir
Sokak dokusu ve mahalle örgütlenmesi, aidiyet duygusunu pekiştirir.
Kamusal alanlar (meydan, çarşı, kahvehane) toplumsal etkileşimlerin sahnesi olarak belleği kolektif kılar.
Osmanlı Mimarisi, Geleneksel Türk Evi ve Mekansal Kimlik
Geleneksel Türk evleri yalnızca bir konut değil, aynı zamanda toplumsal hafızanın mekansal karşılığıdır.
Avlu, sofa, çıkma ve ocak gibi öğeler, gündelik hayatın ritmini şekillendirmiştir.
Bu evler, hem aile mahremiyetini hem de komşuluk ilişkilerini düzenleyen mekansal formlar üretmiştir.⁴

Roma’dan Osmanlı’ya uzanan bütüncül bir peyzajın korunması açısından özel mülkiyetteki evlerin kültürel hafızası kritik bir direnç noktasıdır.⁵
Bu bağlamda, Osmanlı mimarisinin ve geleneksel Türk evinin sunduğu mekansal kimlik, yalnızca tarihî bir estetik değil, aynı zamanda sürdürülebilir bir yaşam kültürüdür. Ahşap karkas yapım tekniği, hımış gibi doğayla uyumlu malzeme kullanımı ve mekanın iklimsel koşullara göre şekillendirilmesi, bugünün kentleşme sorunlarına karşı önemli dersler barındırmaktadır. Geleneksel ev, bireysel hafızadan kolektif belleğe uzanan bir süreklilik oluşturur; bu nedenle korunması, geçmişin değerlerini yaşatmanın ötesinde, gelecek kuşaklara aktarılacak bir yaşam felsefesinin savunulması anlamına gelir.

Görselde yer alan Konuralp Avlulu Merkez Cami - ahşap mimarisi tarihi belge niteliğindedir. Günümüzde ise yerinde benzer ancak avlusuz ve betonerme bir mimariye sahiptir.
Toplumsal Bellek ve Yerel Hafıza
Modern kentleşmenin getirdiği kimliksizleşmeye karşı, bireylerin ve toplulukların yerel hafızayı sahiplenmesi kritik bir direnç noktasıdır. Eğer bu yapılmazsa, şehirler yalnızca “marka kent” söylemi üzerinden turistlere pazarlanan, yüzeysel kimliklere indirgenmiş mekanlara dönüşecektir.
Şehir yalnızca fiziksel bir mekan değil, toplumsal hafızanın taşıyıcısıdır.⁶
Çözüm Arayışları
Yerel Kimliğin Güçlendirilmesi:
Mahalle ölçeğinde, konut dokusu ve yerel üretim biçimlerinin yaşatılması.
Katılımcı Planlama:
Turgut Cansever’in de vurguladığı gibi, şehir yalnızca fiziki bir mekan değil, aynı zamanda toplumsal ilişkilerin taşıyıcısıdır.⁷ Katılımcı planlama ile yerel halk, kendi hafızasını kentin geleceğine aktarmalıdır.
Kültürel Mirasın Güncellenmesi:
Geleneksel mimari öğelerin çağdaş tasarıma adapte edilmesi. Örneğin, avlulu ev tipolojisinin modern konutlarda yeniden yorumlanması.
“Kolektif belleği silinen kentler, kimliksizleşmeye ve toplumsal aidiyetin zayıflamasına mahkumdur.” Çünkü kolektif bellek, yalnızca geçmişin hatırlanması değil, aynı zamanda bugünün kimliğinin ve geleceğin inşasının temelidir. Bir kentte tarihsel dokuların, geleneksel konutların, dini ve sivil yapıların ortadan kaldırılması, toplulukların ortak hafızasının silinmesi anlamına gelir. Bu durumda kent, kendine özgü kimliğini kaybederek birbirinin kopyası olan mekânlara dönüşür. Aidiyet duygusu zayıflayan bireyler, yaşadıkları kente yabancılaşır; mekân, yalnızca tüketim odaklı bir “geçiş alanı” haline gelir. Dolayısıyla kolektif belleğin korunması, toplumsal bütünlüğün ve kentsel kimliğin yaşatılması açısından vazgeçilmezdir. (9)
Konuralp: Kasabadan Mahalleye
Konuralp, yüzyıllar boyunca hem antik Prusias ad Hypium’un mirasını taşıyan bir kasaba hem de Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan yerel yaşam kültürünün önemli bir mekanı olmuştur. Geleneksel çarşısı, meydanı, mahalle örgütlenmesi ve konut dokusuyla, kendi kimliğini koruyan küçük bir şehir hüviyetine sahipti. Kasaba formu, yerel hafızayı besleyen ritüellerin, komşuluk ilişkilerinin ve kültürel sürekliliğin yaşandığı bir toplumsal çerçeve sunuyordu.
Bugün ise Konuralp, Düzce’nin merkezine bağlanarak bir “mahalle” statüsüne indirgenmiştir. Bu idari dönüşüm, yalnızca bir isim değişikliği değildir; kasabanın tarihsel kimliği, mekansal bütünlüğü ve toplumsal belleği üzerinde derin etkiler yaratmaktadır. Kasaba ölçeğinde yaşayan kolektif kimlik, modern kentleşme politikalarıyla birlikte parçalara ayrılmakta, yerel özgünlük “merkeze eklemlenmiş” bir mahalle algısına dönüşmektedir.
Bu durum, modernleşme adına yapılan idari düzenlemelerin, çoğu zaman kentsel kimlik ve yerel hafıza üzerindeki yıpratıcı sonuçlarını gözler önüne serer. Oysa 1250'lilere dayanan Osmanlı kuruluş aşamalarında tarihi halkalardan biri olan çok katmanlı tarihi bir yerleşim Konuralp, yalnızca bir mahalle değil, bir kasaba ölçeğinde çok katmanlı kültürel miraslarıyla korunması gereken bir kültürel peyzaj alanıdır.
Texier’in Asie Mineure’de altını çizdiği şeylerden biri de budur:
Konuralp (Prusias ad Hypium), Texier’in 19. yüzyılda yaptığı gözlemlerde, “pek tanınmayan bir bölge” olarak tarif edilmiştir. Strabon, Ptolemaios ve bazı Bizans kaynaklarında adı geçmesine rağmen, Batılı seyyahların ve araştırmacıların güzergahında uzun süre geri planda kalmıştır. Bu “bilinmezlik”, aslında kentin kalıntılarının bugüne kadar görece iyi korunmuş olarak ulaşmasının başlıca sebeplerinden biridir.
Bölge, 20. yüzyıl sonuna kadar yoğun modernleşme projelerine sahne olmadığından, arkeolojik doku kırsal yerleşim içinde daha bütünlüklü kalmıştır. Texier’in vurgusu şunu gösterir: Bir bölgenin tanınmaması, bilimsel görünürlük açısından bir eksikliktir ama kültürel mirası koruma açısından bir şanstır. Konuralp’in geleneksel Türk evleri ve antik kalıntıları bu nedenle Anadolu’nun birçok daha ünlü antik kentinden daha bakir bir halde 21. yüzyıla taşınabilmiştir.
Sonuç
Modern kentleşmenin getirdiği kimliksizleşmeye karşı, mekanın belleğini yeniden görünür kılmak ve yerel kimliği günümüz yaşamına entegre etmek bir zorunluluktur. Bir kentin kolektif belleği, yalnızca geçmişin izlerini muhafaza etmez; aynı zamanda bugünün kimliğini ve geleceğin vizyonunu da şekillendirir. Kolektif belleği silinen kentler, kimliksizleşmeye ve toplumsal aidiyetin zayıflamasına mahkumdur. Bu nedenle kültürel mirasın korunması, yalnızca taşınmaz varlıkların değil, toplumsal hafızanın da korunması anlamına gelir.
Kaynakça
Kuban, Doğan. Türk Hayatlı Evi. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1995.
Eldem, Sedad Hakkı. Türk Evi: Osmanlı Dönemi. İstanbul: TAÇ Vakfı Yayınları, 1984.
Avan, Zerrin, “Osmanlı şehirleşme tarihinin erken halkaları” notu.
Bertram, Carel. Türk Evini Hayal Etmek, çev. Mehmet Ratip. İstanbul: İletişim Yayınları, 2012.
Avan, Zerrin, “Roma’dan Osmanlı’ya uzanan bütüncül bir peyzaj” notu.
Avan, Zerrin, “şehir yalnızca fiziksel bir mekan değil, toplumsal hafızanın taşıyıcısıdır” notu.
Cansever, Turgut. Kubbeyi Yere Koymamak. İstanbul: Timaş Yayınları, 2014.
Avan, Zerrin, “özel mülkiyetteki evlerin kültürel hafızası kaybolduğunda, geçmişle bağ da kopar” notu.
Maurice Halbwachs, On Collective Memory, Chicago: University of Chicago Press, 1992.
Yorumlar